24 Şubat 2009 Salı

Everything's be Fine

Bu sabah bir arkadaşımla konuştum. Bana sevgilisini anlattı. Şu ana kadar kimseyi ondan daha çok sevmediğini söyledi. İlk kez aşık olmuş. Böyle şeyler insanın sık sık kendi başına gelmiyor olsa da yakınlarında gördüğünde bile sevinebiliyor. Ben de sevindim onun adına. Mutluluğu kilometrelerce uzaktan belli oluyordu zaten. Sonra tam o sırada bir mesaj aldı ondan. Sevgilisinden işte. "Konuşmamız gerekiyor" demiş. Paranoyalar yapmaya başladı bizimki. Çok fazla sevdiğiniz zaman endişeleriniz de normalden fazla oluyor haliyle. "Negatif bir hava seziyorum Yağız" dedi bana. Ben de "yanına gidinceye kadar pozitif düşün" dedim. Ben herşeyin güzel olacağına inanıyordum.

Akşam oldu. Geldi ve "ayrıldık" dedi. Cevap veremedim. Hep verememişimdir zaten. Bu gibi anlarda başkalarının bana nasıl davranmasını istiyorsam ben de öyle davranırım insanlara genelde. T-shirt hâlâ ipte asılı. Ve hâlâ her şeyin güzel olacağına inanıyorum ben. Çünkü bazı şeyler hayatımıza girmeden önce nasıl mutlu yaşayabilmişsek eğer, onlar hayatımızdan çıktıkları zaman da yine aynı şekilde mutlu olabileceğimizi düşünürüm. "Zaman herşeyin ilacıdır" dendiğinde bir çok insan dalga geçiyor ya hani. Bence biraz fazla hafife alıyorlar zamanı.

22 Şubat 2009 Pazar

Ev Hali


Durumum gerçekten vahim, 3 gündür evden dışarı ekmek almaya bile çıkmadım, internet bağlantısı kesik, şifresiz komşu wireless'ı kovalar oldum evde. Buldum mu affetmiyorum. O başka. Birde hayatımda ilk kez ciddi bir firmadan iş teklifi aldım freelance (yada freelenca yada firilens ulan! neyse) onu yapmaya uğraşıyorum fotoşopta, bu yüzdendir ki elime kalem alamıyorum ki illüstrasyon neyin yapayım, efenime söylüyim sonra birde altına bişeyler yazayım, insanlar okusun filan.

Dışardan kah chp kemal kılıçtar oğlu'nun, kah sahadet partisinin seçim şarkıları önce güçsüz bir şekilde duyuluyor, sonra ses kuvvetleniyor, şahlanıyor, sonra güçsüzleşip yok oluyor. Aynı hayat gibi şu seçim otobüsleri öyle değil mi sevgili zbam okuyucuları. Ben ise şimdi karar verdim artık düzenli uyuycam, sabahları yüzümü yıkamaya başlıycam. Yeter.

Şu işleri halledeyim, yepyeni bomba gibi işlerle aklınızı alacağıma yemin edebilirim. Ciddiyim.

and The Oscar Goes to

Askerliğimi yaptığım günden başlayarak hâlâ da içmeye devam ettiğim sigaradır Lark. "Tersten okuyunca KRAL oluyor" muhabbeti yapmayacağım merak etmeyin. Medeniyetlerce baş aşağı edilmiş, dışlanmış, "ıyy çok pis kokuyor" denmiştir. Ben severim tütününü. Üstelik uzun ve kısa paket seçeneklerinin ikiside aynı fiyata satılıyor. Hayır hayır reklam yapmıyorum, sadece onsuz mutlu olamadığımı söylemeye çalışıyorum. Hatta bu ilüstrasyonu t-shirte bastırmayı bile düşünüyorum. Sigaraya aşık olmak. Yeni uyanmak. Bebek sesi. Profiterol. Ayran pide 500.

20 Şubat 2009 Cuma

Hangimiz nerdeyiz ki

18 Şubat 2009 Çarşamba

Matara ne ya

İlkokula gittiğim dönemlerde sınıfımızda incir ağacının yapraklarını yiyip daha sonra "bak lan bak kusuyorum" diyip önümüzde -bildiğin- kusan Yavuz diye bir gerizekalı vardı. Ve bir gün Yavuz 'un, yine bizimle aynı sınıfta okuyan Mine isimli bir kız öğrencinin matarasını inşaata atması üzerine kıyamet kopmuştu. Aynı günün akşamı Mine evine gittiğinde nasıl bir aksanla "Yavuz" dediyse artık, ertesi sabah ebeveynleri soluğu müdürün odasında alıp "Yağız bizim kızımızın matarasını inşaata atmış" diye şikayette bulunmuşlardı. 250 kere (evet saydım) "Ben atmadım" dememe rağmen ve bir türlü üçümüz de yanyana getirilmediğimiz için isim karışıklığı hadisesi aydınlanamadı ve suçlu olarak ben gösterildim tüm öğrenim hayatım boyunca. Geçtiğimiz aylarda Facebook isimli community sitesi aracılığı ile mevzubahis kişi Mine, bana arkadaş ekleme talebi gönderdi. Şimdi, bu durumda ne yapmak gerekir tam bilemiyorum. Bilmek de istemiyor olmam cabası. Üstelik kış aylarında annem bana zorla külotlu çorap giydirdiği için -o kadar saklamaya çalışmama rağmen bir şekilde farkedip- tüm sınıfa beni madara eden de yine aynı kişi. Hayat sürprizlerle dolu. Şimdi ben ona ne yapsam haklıyım. Hattaağzınasıçsamyeridir. Herneyse, şimdi uyumam lazım. Yarın Büyükada 'ya gidip koşarken fotoğraf çekeceğiz. Evet abi koşarken işte nevar.

17 Şubat 2009 Salı

Neyim var doktor?

16 Şubat 2009 Pazartesi

dirtybeat


küçükken sevdiğim yemekler yoğurtlu makarna, yoğurtlu pilav ve tosttan ibaretti.
dayım bir gün bana askerde yemeğini bitirmeyenlerin dövüldüğünden bahsettiğinde çok korkup daha fazla çeşit yemek yemeye başlamıştım.
artık sadece balık yemiyorum, umarım askerde balık yemeği yoktur. çünkü hayatta en korktuğum şey dayak yemektir.
şu ana kadar bir kere annem dövdü beni gerçek anlamda, onun dışında hiç dövülmedim. umarım askerde beni dövmezler.

İştah Meselesi

Darwin 'in teorisi ne kadar doğru onu bilemem fakat iştah konusunda maymunlardan bir farkımız olmadığı kanısındayım. Hepimiz yaz aylarında kış, kış aylarında da yaz gelsin istiyoruz. Bunebiçimişabi. Üstelik gelmeyeceğini bile bile ve üzerinden 10 yıl geçmiş olsa bile yine o cümle mütemadiyen söyleniyor. Diyorum ki buna bir son vermeli. Yazın it gibi terlemenin, kışında buz gibi donmanın keyfine varmalı. Siz hiç kışın soğuğunda, gecenin 3 'ünde, Dolmabahçe Sarayı 'nın önünde denize karşı salep içmek ne demek bilir misiniz? Bilenlerbilmeyenlereanlatsın. Yarın yazılı yapacağım.

Manikdepresif dipnot: İlüstrasyon boktan olabilir, yeni yeni çizmeye başladığım için o muhtemelen. Zamanla düzeleceğine gönülden inanmam bir yana, bu yola baş bile koyabilirim. Potansiyel var yani. Bu kadar.

15 Şubat 2009 Pazar

Sövgölölör Gönö

Dünden kalan sevgililer günü burukluğunun üzerine bir yenisi daha eklendi. Diş ağrısı. Sabahtan beri -bir gece önce alınan aşırı alkol nedeniyle- canla başla dövüştüğüm baş ağrım yetmiyormuş gibi üstelik. Bir yandan sol arka azı dişimin ağrısıyla sevişiyorken, bir yandan da bu cümleleri yazıyorum işte. FALAN. Bir de şimdi "bukimlan" diyenler olabilir, elbette olabilir. Olacaktırda. Şöyle diyeyim; ben yeni çocuğum. Öyle denir ya hani. Bu da "Zbam 'e hoşgeldim" temalı yazım. Ve şu yukarıda görmüş olduğunuz kıyma makinasının orjinali 4x6 cm falan aslında. Tıp çok ilerledi. Yıl 2009. Ailelerinize iyi bakın.

6 Şubat 2009 Cuma

hissediyoruz

kanepeye çıktım. aşşağı baktım. yüksek değildi.
atladım. ayağım halıya değdi atlayınca. garip değil mi hayat. halı ve ayak. his, hisler. hissetmek iyi.

3 Şubat 2009 Salı

Alis Harikalar Diyarında Ölsün - SarıDolmuş

Dolmuşları çok severim. Minibüsleri sevmediğim doğrudur fakat gerçekten bak, dolmuşlar bir harikalar. Yalnız yanlış anlaşılmasın, dolmuşları ne kadar seviyorsam, şoförlerinden de bir o kadar nefret ederim. Normalde, bozuk para vermediğim için, müziğim kulaklığımdan taştığı için, her virajda savrulma garantili orta sıradaki tabureyi reddettiğim için veya hakkım olan 5 kuruş para üstünü talep ettiğim için beni azarlamalarına anlayış gösterebilirim. Akşama kadar direksiyon sallıyorlar, yazık adamlara zırvalarından değil, yeterince sinirlenirse karşı yönden gelen dolmuş şoförünü de olaya dahil edip kafamı gözümü yarmalarından çekindiğim için gösteririm o anlayışı. Kendisi ve koltuğunun altında gizlediği odunu yetmiyormuş gibi bir de destek ister bu adiler. Sonuç itibariyle dediğim gibi tüm bunlara normalde anlayış gösterirdim, fakat dolmuş henüz kalkmadan kahya ile şakalaşan, yüzünde güller açan o şoför gaza basar basmaz bambaşka bir insan olmuyor mu, ben buna dayanamıyorum. Diyorum ki neden bana da kahyaya baktığı gibi bakmıyor bu adam, neden benimle de şakalaşmıyor diyorum, nerede yanlış yapıyorum anlamıyorum. Kahyalarda olup da bende olmayan nedir, bunu anlayamıyorum. 

İşte bu yüzden sevgili okur, ben kahyaları çok kıskanıyorum.

  © Blogger template 'Mantis' by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP